Efsane (legenda), halkın hayal gücüyle yoğurduğu, gerçek ile olağanüstünün iç içe geçtiği, kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılan sözlü anlatı geleneğinin en önemli ürünlerinden biridir. Genellikle bir inanç çerçevesinde oluşan bu hikayeler; doğaüstü varlıkları, kahramanları, belirli yerlerin veya olayların olağanüstü yönlerini konu alır. Türk kültürü ise Anadolu’nun kadim topraklarında binlerce yıldır anlatılan sayısız efsaneye ev sahipliği yapar.
İşte, Türk edebiyatı ve kültüründen derlenmiş, hem uzun hem kısa, birbirinden ilginç efsane örnekleri.

efsane örnekleri
1. Sarıkız Efsanesi (Kaz Dağları Efsanesi)
Mekan: Kaz Dağları, Balıkesir
Konusu: İftira, pişmanlık ve ermişlik
Sarıkız Efsanesi, Türkiye’nin en bilinen yayla efsanelerinden biridir. Hikayeye göre, Güre köyünde yaşayan bir baba, kızını köyün imamına emanet ederek hacca gider. Uzun süre sonra döndüğünde, köy halkının oğlu olmayan kızı hakkında çıkardığı çirkin dedikodularla karşılaşır. İnançlı bir adam olan baba, bu iftiralara kanar ve kızını Kaz Dağları’na götürüp öldürmeye karar verir.
Dağa çıktıklarında baba, abdest almak için su ister. Kızı, bir anda elinde beliren suyu babasına uzatır. Ancak su tuzludur. Babasının şaşkın bakışları arasında, “Acele ettiniz, denizden aldım.” der. Bu mucize karşısında kızının ermiş olduğunu anlayan baba, yaptığına pişman olur ve utancından bir daha yüzüne bakamaz. Kızına, “Sen burada bekle, ben biraz gezip geleceğim.” diyerek oradan uzaklaşır ve bir daha geri dönmez. Rivayete göre, babanın naaşı günler sonra dağın zirvesinde bulunur. Sarıkız ise o günden sonra ermiş bir kişi olarak anılır ve Kaz Dağları’nın en yüksek tepelerinden biri onun adıyla anılır.
2. Kız Kalesi Efsanesi (Mersin)
Mekan: Kız Kalesi, Mersin
Konusu: Kaderden kaçışın imkansızlığı
Korykos (bugünkü Kızkalesi) kralının, çok sevdiği ve güzelliği dillere destan bir kızı vardır. Bir gün kente gelen bir kahin, krala kızının bir yılan tarafından sokularak öleceği kehanetinde bulunur. Bu korkunç kaderden kızını kurtarmak isteyen kral, denizin ortasındaki küçük bir adacığa görkemli bir kale yaptırır ve kızını tüm hizmetkarlarıyla birlikte oraya kapatır.
Ancak kaderden kaçış olmaz. Kızın canı bir gün üzüm çeker. Saraydan gönderilen üzüm sepetinin içinden çıkan bir yılan, prensesi sokar ve kahinin kehaneti böylece gerçekleşir. Kaleye de bu acı olaydan sonra Kız Kalesi adı verilir.
3. Leyla ile Mecnun’un Yıldız Oluşu
Konusu: İmkansız aşk ve kavuşma
Halk anlatılarında Leyla bir Yörük beyinin kızı, Mecnun ise obanın her bahar göç ettiği köyde yaşayan bir delikanlıdır. Her yaz ayrılmak zorunda olan iki âşık, bir yaz sonu vedalaşırken o kadar derin bir sohbete dalarlar ki zamanın nasıl geçtiğini anlamazlar. Başlarını kaldırdıklarında, obanın yayladan döndüğünü görürler; aradan üç ay geçmiştir!
Leyla, babasına yakalanmaktan korkarak Allah’a dua eder:
-
“Allah’ım, bizleri şuracıkta iki kavak ağacı yap, yan yana göğe doğru uzayalım.”
Mecnun, “Bizi keserler, kavuşamayız Leyla’m!” der.
Leyla, “Öyleyse iki sarmaşık olalım, yan yana duran iki ağaca sarılalım.”
Mecnun, “Kurur gideriz, kavuşamayız Leyla’m!” diye karşılık verir.
Bunun üzerine Leyla son bir dilekte bulunur: “Allah’ım bizi iki yıldız yap, gökte yan yana duralım, yılda bir kez olsun kavuşalım.”
Duaları kabul olur ve ikisi de gökyüzünde parlayan iki yıldıza dönüşür. Efsaneye göre, Samanyolu’nda yan yana parlayan bu iki yıldız, her yıl sadece bir kez, obaların yayladan döndüğü o zamanda birleşirler.
4. Aligelmez Efsanesi (Palu / Elazığ)
Mekan: Murat Nehri, Palu
Konusu: Gizemli su altı dünyası ve uyarılar
Murat Nehri’nin Palu ilçesindeki en derin ve en hızlı akıntılı yerine “Aligelmez” denir. İsminin kaynağı şu efsaneye dayanır: Yıllar önce, Ali adında, suyun gizemlerini bilen ve çok iyi yüzen bir genç yaşarmış. Bir gün arkadaşlarıyla nehir kenarında yüzerken, onlara suyun altından sıcak ekmek getireceğine söz verip dalar. Derinlerde, suyun altında ekmek yapan bir kadın görür. Kadın, Ali’ye bir ekmek verir ve “Bir daha gelme, bizim erkekler seni görürse öldürürler.” diye uyarır.
Ali, ekmeği alıp yüzeye çıkar ve arkadaşlarına gösterir. Arkadaşları şaşkınlıkla bu sefer de peynir istemeye başlarlar. Ali, kadının uyarısını unutarak tekrar suya dalar ve bir daha asla geri dönmez. O günden sonra o tehlikeli yere “Ali Gelmez” adı verilir. İnanışa göre, bu bölge hâlâ tehlikelidir ve burada boğulma vakaları yaşanmaktadır.
5. Hekimhan’ın Kuruluş Efsanesi (Malatya)
Mekan: Hekimhan, Malatya
Konusu: Şifa, merhamet ve bir ilçenin doğuşu
Köprülü Mehmet Paşa, sefer sırasında Hekimhan’ın bulunduğu yere gelir. Ordusunu dinlendirmek için konakladığı bu yemyeşil vadide, askerleri etrafı keşfe çıkar. Askerler, akan bir derenin suyuna kan karıştığını fark eder. Kaynağına gittiklerinde, ağır yaralı bir adam bulurlar. Durumu haber alan Paşa, hemen yanındaki hekimi çağırır. Hekim, yaralıyı muayene eder ve “Paşam, bir canı kalmış.” der. Paşa, hekime, “Ya bu adamı kurtarıırsın ya da senin kanını onun kanına karıştırırım!” diye emir verir.
Hekim, üç gün üç gece uğraşır ve adamı iyileştirir. Kurtulan adamın aslında bölgede şifalı otlar toplayan bir hekim olduğu ve eşkıyaların saldırısına uğradığı anlaşılır. Bu olaydan çok etkilenen Köprülü Mehmet Paşa, buraya bir han, bir hamam ve bir cami yaptırır. Etraftan getirttiği ailelerle bir yerleşim yeri kurulmasını sağlar. Bu yerleşim yeri, kurtarılan “hekim”in ve yapılan “han”ın anısına Hekimhan adını alır.
6. Pepuk Kuşu Efsanesi (Doğu Anadolu)
Konusu: Pişmanlık ve kardeş acısı
Bu hüzünlü efsaneye göre, üvey annelerinden korkan iki kardeş, kenger toplamak için dağa çıkarlar. Abla Fatma, küçük kardeşi Ali’ye “Kengerin yapraklarını ye, köklerini torbaya koy.” der. Ancak Ali yanlışlıkla lezzetli olan kökleri yer, yaprakları torbaya doldurur. Durumu fark eden ve üvey annesinin tepkisinden korkan abla, panikle elindeki çapayı kardeşinin kafasına vurur ve onu öldürür.
Yaptığından dehşete düşen abla, o anda Allah’a dua ederek bir kuşa dönüşür. Bu kuş, her ilkbaharda kengerlerin çıktığı zaman görünür ve acı bir sesle “Pepu keku! Pepu keku! (Kardeşim neredesin?) Kim vurdu? Ben vurdum!” diye öter. Halk, bu kuşun o pişman ablanın ruhu olduğuna ve kardeşini aradığına inanır.
7. Gelin Kaynana Efsanesi (Aslantepe / Malatya)
Mekan: Aslantepe, Malatya
Konusu: Vefasızlık ve anne bedduası
Aslantepe’de kızıyla birlikte yaşayan fakir bir dul kadın vardır. Kızı, güzelliği dillere destan olmuş bir genç kızdır. Civardaki kralın oğlu bu güzelliği duyar ve kızı istetir. Kız, annesinin hislerini düşünmeden ve onu yalnız bırakacağını hesap etmeden bu teklifi hemen kabul eder.
Görkemli bir düğünle gelin alayı yola koyulur. Yolda gelin, annesinin evinde oklavasını (hamur açma sopası) unuttuğunu fark eder. Geri gönderilen adamlar oklavayı almak için giderlerken, artık dayanamayan yaşlı anne, vefasız kızına ve onun gösterişli alayına beddua eder: “Gelinliğinle, alayınla, askerinle, çeyizinle taş kesil!” Beddua anında kabul olur ve tüm alay olduğu yerde taşa dönüşür. Efsaneye göre, Aslantepe’deki bazı kaya kütleleri o gelin, kaynana ve alayın taşlaşmiş halidir.
8. Çoban Çeşmesi Efsanesi (Kısa Efsane Örneği)
Bir çoban, sürüsünü otlatırken çok susar. Etrafta hiç su kaynağı yoktur. Tam umudunu kaybedecekken, bir melek görünür ve elindeki asasıyla yere vurmasını söyler. Çoban vurur vurmaz, yerden berrak ve soğuk bir su fışkırır. Çoban kana kana içer ve sürüsünü de sular. Oradan geçenler bu çeşmenin şifalı olduğuna inanırlar ve çeşme yıllar boyu akmaya devam eder. İşte, kimilerine göre birçok dağ başındaki çeşmenin kaynağı bu gizemli efsanedir.
9. Ağlayan Kaya Efsanesi (Kısa Efsane Örneği)
Deniz kıyısında devasa bir kaya parçası vardır ve halk bu kayadan sürekli su sızdığını, adeta ağladığını söyler. Efsaneye göre, eskiden bir baba, evlenmek istediği kişiyi ailesi beğenmediği için sevdiğinden ayrılmak zorunda kalan kızını bu kayaya hapseder. Kız, hasretinden ve kederinden ölür. O günden sonra kaya, kızın gözyaşlarıyla nemlenir ve hiç kurumaz. Halk, bu kayaya “Ağlayan Kaya” adını verir.
Efsanelerin Kültürümüzdeki Yeri
Efsaneler, toplumların kolektif bilincinin, korkularının, umutlarının ve değer yargılarının bir yansımasıdır. Anadolu, binlerce yıllık tarihiyle sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış ve her birinden miras kalan bu efsaneler, kültürel zenginliğimizin en renkli parçalarından biridir. Bu hikayeler, nesilden nesile aktarılarak hem eğlendirmiş hem de ders vermiş, toplumsal hafızanın canlı kalmasını sağlamıştır.